Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Aralık 2013 Salı

Teşekkür/Thanx/Danke


Değerli Okuyucularım,

Göstermiş olduğunuz ilgiye yürekten teşekkür ederim. Sayenizde kısa zamanda 1900 okuyucuya ulaşmış bulunmaktayım.
Saygılarımı sunarım,

Serenad Göksel

Meine sehr verehrten Leser,

Ich bedanke mich ganz herzlich für Ihre Interesse an meine Kommentare in mein Blog.  Durch Sie habe ich in Kürze 1900 Leser erreicht.
 Herzlichen Dank,
Serenad Göksel

 
My dear readers,

Thanks for your interests on my comments in my blog. I have achieved in a quite short time 1900 readers.

Sincerely Yours,
Serenad Göksel

 

5 Aralık 2013 Perşembe

JOBS-SINIRSIZ DÜŞÜN (filminden yaptığım alıntılar)



 Steve Jobs:Bu şirketi kurarken tek bir hedefim vardı.’’ Kimsenin mümkün görmediği şeyi yapmak.

Yapılmayanı yapmak, görülmeyeni görmek, içgüdüsel olmak.

Yapmak istediğiniz şeyi daha siz bilmeden bilmek istiyorum.

Çıtayı yükselttik,orada kalmak istiyorsak her şeyi riske atmalıyız.Başarısız olma riskini almalıyız.

Ceo bulun bana ben geleceğim. Güvenebileceğim birine ihtiyacım var.

İnsanlara bilgisayar satmıyoruz. Bilgisayarla ne yapabileceklerini satıyoruz.

Sınırsıza, imkansıza inanmak.

Ne hayal ederseniz edin. Başarabilirsiniz.

Ceo’yu ikna ederken:Hayatının geri kalanını şekerli su satarak mı geçirmek istiyorsun?

Pepsi de mi kalmak istiyorsun, yoksa benimle gelip dünyayı  değiştirmek mi?’’

Pepsi’nin ceo sunun başarıya ulaşmak için yapmayacağı şey yok. Neden Pepsi’yi bırakıp bize gelsin? Sorusu üzerine:

‘’Çünkü kimse dünyanın en iyi kola satıcısını hatırlamaz.’’    

Şimdiye kadar yazdıklarım tümüyle zeka dolu bulduğum kısımlardı. Ego dolu kısımları yazmamayı tercih ettim. Siz lütfen filmi kendiniz seyredip o kısımları kendinizce değerlendirin.

Açıkçası başka yorum yapmak da içimden gelmiyor bu filme. Şimdi neden izledin o vakit diyeceksiniz biliyorum. Çünkü benim inandığım neleri düşünmüş bu adam diye merak ettim. O da üstte okuduğunuz kısmı temsil ediyor.

Serenad Göksel

5.12.2013

16 Kasım 2013 Cumartesi

14.11.2013 tarihli''İntikam'' dizisinden dikkatimi çeken satır araları

Güce giden yol ateşe giden yol gibidir. Alevler göz kamaştırır. Sonunda neleri feda ettiğin önemlidir.(Katılıyorum.)
Güç zeki insanlara yakışır. (katılmıyorum.)
Serenad Göksel

29 Ekim 2013 Salı

Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun

Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun. Hakkını vererek yaşayabilmemiz , sahip çıkmamız ve yaşatabilmemiz ümidiyle. Bugünlerimizin kıymetini bilelim.
Ata'mızı ve silah arkadaşlarını rahmetle anıyorum ve şükranlarımı sunuyorum.

                                                Serenad Göksel
                                                    29.10.2013
 
 
 
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Atatürk

25 Ekim 2013 Cuma

Benim Dünyam

 

‘’Benim Dünyam’’özellikle bir kaç şıktan dolayı 1. Başrol oyuncusu Beren Saat’in canlandırdığı  karakterin yaşam zorluğunda kendimi görmem (onun canlandırdığı kör ve sağır bir kız,  arazı hiç geçmeyecek. Benimki ise geçecek ama ne zaman?)  seyretmek istediğim bir filmdi.  Hayatta bazı şeyler gerçekten içinde yaşanmadan anlaşılmıyormuş. Ben ki empati yeteneğim çok yüksek bir insandım. Felç sonrası anladım ki bazı şeyleri anlamaya empati yetmiyor. 2. Kendisinin çalışmalarını yakından takip ve takdir ediyorum. Dikkatinizi şu hususlara çekmek isterim. Beren ''İntikam'' adlı diziyi çekerken eş zamanlı olarak  bu filmi  çekti.  Bu denli 2 farklı karaktere hayat vermek her babayiğidin harcı değildir.(Benim küçüğümdür ama ayakta alkışlıyorum kendisini.) Başarılarına her geçen gün yenilerini katması dileğimle.(Neden Beren'e böyle bir paragraf ayırdım: Çünkü esas gençlerin ellerinden tutulmasına ihtiyaçları var.Gerçi Beren Saat bu kategoriyi aşalı çok oldu. Yine de burada gençlerimizin sesi olmak istedim.)



22.10.2013 tarihli gala gecesi'nden notlar:
Söz Uğur Yücel'de: O kadar çok görünmeyen engelli varki. Bitirirken bu filmin gizemi dedi gözleri doldu konuşmasını kesti.
Ayça Bingöl:  Bu filmde engelli insanlarla ilgili başka bir algı açabileceğimizi umut ediyorum.  
Beren Saat: Ela benim canımı acıttı. İyi geldi. Beni sadeleştirdi.

Serenad Göksel(gala gecesinde değildim) : Bahsi geçen engelli vatandaşlarımızın yaşadıklarını görmek, hayata yeni bir pencereden bakmak demek.

Filme gelince:
Öyle güzel bir filmki neresinden yazmaya başlayacağıma karar veremedim. İnanın bir noktayı dahi atlasam ah keşke yazsaydım diyeceğim bir film. Film üç bölüme ayrılmış (bence) 1. Eda’nın ufaklığı (Melis Mutluç tarafından canlandırılmış) 2. Eda’nın genç kızlığı ve 40’lı yaşları Beren Saat  3. Mahir Hoca’nın çöküşü (UğurYücel). Uğur Yücel adını Türk Sineması’na  bir kez daha altın harflerle kazımıştır bu filmle. Muhteşem demek yetmiyor.   

Film öylesine güzel cümlelerle süslenmişki izledikçe hayatı bir kez daha ama farklı gözlerle yaşıyorsunuz. Açıkçası filmi size tamamen aktarmak istemiyorumki size de izleyecek bir film kalsın.Körler alfabesine,sağırların konuşma şekillerine doğal olarak yer verilmiş.  

Ayça Bingöl’ün kızının ama ve sağır olduğunu öğrenişindeki oyunu ve daha pek çok karelerdeki karakteri seyirciye yansıtışı ayrı muhteşem. (Zaten perşembenin gelişi çarşambadan bellidir; Öyle Bir Geçer Zamanki’deki Cemile anneyi bilmeyen yoktur sanırım, seyretmediyse de en azından duymuşluğu vardır.)   

Bir anneki düşünün çocuğunun arazı tespit edildikten sonra bir yandan çocuğumu nasıl kurtarırım diye düşünürken diğer yandan çocuğunu evde istemeyen duyarsız(bulabileceğim en kibar sıfat bu oldu) bir kocayla uğraşan bir eş. Çırpınarak Mahir Hoca’yı (Uğur Yücel)buluyor. Neden Mahir Hoca, çünkü onun da Eda’nın bulgularında bir ablası varmış. Mahir Hoca’nın eve girişi ile münakaşalar başlıyor, kendisi ve ev sakinleri  arasında. Evi yeniden düzenlemesinden- yemek masasındaki görgü kurallarına kadar. Kendisine türlü zorluklarla ve Handan hanım’ın(Ayça Bingöl) eşinden korkarak da olsa arkasında durmasından güç bularak evlerinde yer buluyor. Bunlar Eda’nın  yaşayabileceği şekilde düzenlenmiş değiller,aile Büyükada’lı kalbur üstü ama kızcağıza engelinden dolayı hiç ehemmiyet verilmemiş.Sırtta kambur olarak görülüyor babası tarafından. Ayrıca Eda istem dışı görmediği ve duymadığı için eve pek çok tahribat veriyor.  

Filmi tümüyle çok beğenmemin yanı sıra zaten benim de tümüyle benimsediğim iki husus üstünde duruluyor:1. İmkansız diye bir şey yoktur.Hatta bu kelimeyi hayatınızdan atmanızı öneririm. 2.Başarısızlık: önemli değil gerekirse  500 defa başaramayın bir gün gelecek başaracaksınız. Her düştüğünüzde kalkmayı öğreneceksiniz.     

Filmde içimi acıtan sahnelerden biri: Babasının Eda’nın üniversiteden mezun oluşundaki ‘’işte benim kızım ‘’ derken yaşadığı hak etmediği gurur oldu. Mahir Hoca’nın ‘’yeniden hayat verdiği Ela’yı’’ kendisi emek vermiş gibi sahiplendi.    

Uğur Yücel çok güzel bir makyajla yaşlandırılmış.

Müsaadenizle şunu da eklemek isterim. Oyunculuk o kadar öne çıkmışki müzikler çok sönük kalmış kanımca.
 
 
 
 
Gişesi bol olsun.
Serenad Göksel
25.10.2013 
 
 
 
 
 

16 Eylül 2013 Pazartesi

Kelebeğin Rüyası filmine dair yorumum ve filmin fragmanı






Kelebeğin Rüyası, Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği şiirsel hayatı konu alan 2013 yapımı bir dram.Film Zonguldak'ta, 1941 yılında geçiyor. Zonguldak'ta yaşayan, iki genç şair Rüştü Onur (Mert Fırat) ve Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ), yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar.. O dönemde şairlerin Mehmet Çelikel Lisesinde edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil'i de Yılmaz Erdoğan canlandırmış. aynı yıllarda Avrupa'da da 2..Dünya Savaşı yaşanmaktadır. Şairliğe ve sanatta bakışın daha oluşmadığı toplumda şiir ile uğraşan bu iki veremli genç toplum her kesimine şiiri sevdirmeye çalışmaktadırlar. Belediye Başkanı'nın kızı Suzan Özsöy (BelçimBilgin)'in Zonguldak'a geri gelmesiyle Rüştü ve Muzaffer'in şiire olan inancı daha da artar. Muzaffer, Suzan'a aşık olur. Henüz lise öğrencisi olan Suzan, ailesinin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. Fakat 1940'lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir. Rüştü ve Muzaffer'in kendi gelecekleri kurabilme çabası içerisine girerler.

Her aşamasıyla tam bir prodüksiyon, her sahnesiyle çok kaliteli ince işçiliğin olduğu bir film. 
Yılmaz Erdoğan'ın filmografisi her ne kadar komedi filmleriyle dolu olsa da çok iyi bir şair olduğunu bilmeyenimiz yoktur.Kelebeğin Rüyası'nı yazarken de bu tarafından oldukça iyi yararlanmış.Hikayeyi destekleyen ana öğeler sanat ve görüntü yönetmenliği,oyunculukların tümü bir kaç istisna dışında çok iyiydi.Dönem filmlerinde pek beceremediğimiz mekan ve mizansen kullanımı Kelebeğin Rüyası'nda doruk noktaya çıktığını söyleyebilirim.

Kısa hayatlarına bir de rüya sığdırmış iki kelebeğin oldukça yürek burkan hikayesinin yanında ''Vatan borcu çalışarak ödenir'' diyerek 15-65 yaş arası her erkeği maden ocaklarına kapatıp balo salonlarında,tenis kortlarında keyif süren insanları görmek ayrı bir acı katıyor filme.
Kendi adıma filmi çok beğendim. İzlemeye fırsatları olmamışlara  tavsiye ederim.

Replikleri dikkatle dinlemenizi öneririm. Zaten kalemi kuvvetli olan Yılmaz Erdoğan resmen ''döktürmüş''. " yazi yazmak icin üc seye ihtiyac var, cogu zaman sizde ikisi yok." Kac kisi anlar bu ince detayları acaba? Küçümsemek için yazmadığıma emin olun. Gönlüm tek tek bütün cümleleri buraya taşımayı dilerdi.

Uzun bir film olmasına rağmen dikkatimi çeken husus şu oldu. Lüzumsuz tek kare yok.Bunu nereden öğrendim?Senaryo kursuna gittiğimde bize öğretilen ilk şey senaryoya hizmet etmeyen kareleri kıyıp atın oldu.
 
Farah Zeynep Abdullah aslında yardımcı oyuncu değil. Belçim Bilgin esas kadın oyuncu koltuğunun hakkını verememiş.Mert Fırat her zamanki gibi muhteşem . Kıvanç Tatlıtuğ ise beklediğimin çok üstünde bir performansla rolünün hakkını vermiş.kendisi büyük keyifle izledim. Kendini aşmış desem yerinde olacağı kanaatindeyim.  Müzikler Rahman Altın imzalı. Keyifle dinleyin.
Film, Eylül 2013 tarihinde, 86. Akademi Ödülleri'nde En İyi Yabancı Film dalında Oscar aday adayı olarak seçilmiştir.[3]Yollarının açık ve aydınlık olmasını dilerim.
 
Serenad Göksel
16.9.2013

 
 


20 Ağustos 2013 Salı

Trance

 
Sanat eserleri konusunda uzman komiser Simon, Franck adındaki bir gangster ile birlikte milyon dolarlar değerindeki bir tablonun çalınma eylemine katılır. Olay esnasında o kargaşa da başına korkunç bir darbe alır, ve uyandığında tabloyu nereye sakladığı konusunda hiçbir şey hatırlamamaktadır. Ne tehditler ne de işkenceler onun hafızasını geri getirmeyecektir. Bunun üzerine Franck bir hipnoz ustası tutar böylece Simon'un beyninin derinliklerindeki bilgiye ulaşmayı planlamaktadır. Filmin yönetmenliğini Danny Boyle yaparken filmin başrollerini James McAvoy, Rosario Dawson, Vincent Cassel paylaşıyor.
Filmin bütçesi çok büyük değil ama sonuna kadar farklı konusuyla ve sürükleyiciliği ile de izletmeyi başarıyor. yapma niyetinde Ayrıca filmdeki bazı sahneler fazla  cinsellik içeriyor halbuki  çok yalın ve nokta atışla daha farklı(kısa ve öz) anlatılabilirdi. Öncelikle film baştan sona sürükleyici nerdeyse bir an bile durmuyor.
gerçekten farklı,başarılı ve çok kafa karıştırıcı bir senaryosu var filmin.Film yaklaşık 6-7 oyuncuyla geçiyor ve filmde bir şeyler yaşanıyor fakat insan neler olduğunu tam olarak anlayarak izleyemiyor çünkü tam anlamıyla beyin jimnastiği yaptırıyor film ve filmin sonu fazlasıyla dolambaçlı ve ucu açık  bir son. ı.Bu arada filmin tam bir psikolojik film olduğunu söylemeliyim kesinlikle aksiyon beklemeyin tam anlamıyla psikolojik türünde bir yapım.Ben filmin en çok hipnoz sahnelerini beğendim hipnoz sahneleri gerçekten etkileyici olmuş.Ancak hipnozla neler yapılabilir görüyorsunuz. Beyin yıkamak bu kadar basit. En azında sırf senaryosu için bile Trance izlenmeli diye düşünüyorum.Özetle film başarılı,oldukça kafa karıştırıcı,şaşırtıcı,farklı,etkileyici ve sinemada izlense tadına varılabilir mi çünkü film bir sağa bir sola yatırıyor. Sürekli bir ters köşe mevzu bahis.Adeta sıkabilir bile bundan hoşlanmayanı.
Birileri bana şaşırtıcı ve beni etkileyecek bir film söyle derse alın işte izleyin. Hipnozla ilgilreniyorsanız izlemenizi öneririm. Ama çok kafa karıştırıyor.pür dikkat izlemelisiniz. .Ancak hipnozla neler yapılabilir görüyorsunuz. Beyin yıkamak bu kadar basit.Kötüye kullanıldığında tabii Naçizane bazı sahneler kendini çok belli etti nereye varacağı ve ne çıkacağı sonunda bir miktar belliydi.Kanımca.. Dvd de seyretme şansım olduğundan bazı sahneleri birkaç kez seyrettim.
 




2 Ağustos 2013 Cuma

Transformers 4 meraklılarına fragman ve Detroit /Texas gizli çekimleri







Transformers severler bu defa bu filmi izlemeden sizinle  filmin fragmanını ve Detroit/Texas gizli çekimlerini paylaşmak istedim. 


                                                                                                                                   
Serenad Göksel
   02.08.2013

1 Ağustos 2013 Perşembe

G.I Joe Misilleme

Stephen Sommers'ın 2009 yılında çektiği gişe filmi G.I. Joe: Kobra’nın Yükselişi (G.I. Joe - Rise of Cobra) filminden bayrağı devralan yönetmen Jon Chu başrollere Dwayne Johnson, Channing Tatum ve Ray Park'ı taşırken, kadroya dahil edilen Bruce Willis, Ray Stevenson, Adrianne Palicki, Jonathan Pryce, Lee Byung-hun, Elodie Yung gibi yıldızlar eşliğinde G.I.Joe değişik olaylarla tekrar beyaz perdeye taşınmış.G.I. Joe efsanesi 2013′de yine zorlu görevlerle geri dönüyor. Ekip bu sefer dünyayı hakimiyeti altına almayı hedefleyen Zartan ve onun adına çalışanlar ve Zartan’ın etkisi altına giren dünya liderleriyle zorlu bir mücadeleye giriyor.Ben aksiyon, macera tarzı filmleri sevdiğimden bu filmi seçtim. Ve  Bruce Willis'in ''cool'' tarzını (kendisi mesela tam çatışmadayken birden beklenmedik bir  espri yapar= bu da bir nevi onun imzasıdır bence)  Çekimleri de ayrıca çok beğendim. İnşallah siz de keyifli bir hafta sonu gününde bu filmi izlersiniz. İyi seyirler dilerim şimdiden.
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 

Behind the Candelabra filmi (Şamdanın arka yüzü) fragmanı ve kamera arkası görüntüleri








 
   İzlemeye değer bir film. Biyografi olduğu için herkese hitap etmeyebilir.Liberace(Michael Douglas) usta bir piyanist, inanılmaz bir şovmen ve sahne ve televizyonun göz alıcı yıldızı. Şovmenlikle, ışığıyla ve abartıyla özdeşleşmiş bir isim olan Liberace izleyicilerin onu sevmesine ve 40 yıllık kariyeri boyunca ona sadık bir hayran kitlesi oluşturmasına neden olan dünyaca ünlü biriydi.Liberace hem sahnede hem sahne dışında aşırı uçlarda bir yaşam sürdü. 1977 yazında, yakışıklı ve genç yabancı Scott Thorson(Matt Damon) soyunma odasına girdi ve aralarındaki yaş farkına ve farklı dünyalara ait olmalarına rağmen, aralarında beş yıl sürecek bir ilişki başladı. BEHIND THE CANDELABRA bu ilişkinin kamera arkasını Las Vegas’taki Hilton Hotel’de tanışmalarından acı ayrılıklarına kadar her şeyiyle gözler önüne seriyor.

 Eşcinsel rolleri kolay giyilebilen roller gibi gözükse de çok sırıtabilir. Keza Liberace gibi uç bir kişiliği ekrana yansıtmak çok daha zor. Ama Michael Douglas o kadar muazzam oynuyor ki ayakta alkışlamak istiyorsunuz. Matt Damon ' a da hakkını vermek lazım. Son derece iyiydi. Fakat ben yine de Michael Douglas ' ı bu filmde ve bu rolde çok ayrı bir yerde tutuyorum. Muhteşem bir performans.Tarz, duruş, mimik, saç her şey muhteşem.
Açık söylemek gerekirse öylesine yorumlaması cesaret gerektiren bir filmki. İtiraf etmeliyimki felç geçirmeden önce bunu yorumlamaya cesaret edemezdim. Şimdi kendimde pek çok şey gibi buna da cesaret bulabiliyorum.  Ben Michael Douglas’ı Kirk Douglas’ın oğullarından biri olarak ve çapkın olarak tanırım. Başka özelliklerini de pek bilmem şimdiye dek de ilgilenmedim.  En son duyduğum gırtlak kanseri oluşu ancak hangi evrede olduğunu bilmiyorum.Yani ailemde anne tarafımdan dolayı kanserin evrelerinin olduğunu biliyorum. Şuna bağlamak istiyorum.Nasılki futbolda bir oyuncu jübile yapar. Bu da Michael Douglas'ın son filmi olabilir bu role  herkes evet diyemez. Hoş ben bunun üstüne daha iyisini yapabileceğinin kanısında değilim. Bu bir Allah’a ısmarladık olabilir. Olağanüstü bıçak sırtı bir rol ve hakkı ziyadesiyle verilmiş bir rol.  Ödüllere aday olursa ki umarım olur. Kesinlikle hepsini almalı. Almazsa üzülürüm. Karşısında kim aday olursa olsun. Önemli değil. Emmy, Golden Globe, Oscar tümünü almalı ve hatta Matt Damon ile paylaşmalı. Çünkü tüm oyuncular muhteşem.Golden Globe'u alanlar ekseriyetle Oscar'ı da alıyorlar. Bazı istisnalar var tabii.Sanat filmi sevenler bunu kaçırmayın derim. Eşi benzeri çoktandır yoktu.  Bir de lütfen bu filmi önyargısız seyredin. Böyle hayatlar var. Herkesin yaşamına ve tercihlerine saygı duymalıyız. Bize uyar ya da uymaz.Filmin birden fazla mesajı var. Sahne hayatı çok bambaşkadır. Önü ve arkası. Herkes bilmez. 4 duvar arasında neler yaşanır…Aslında normal olarak da bilinmemesinde fayda vardır. İlgili zatın bir gizeminin olması önemlidir. Onun hayatında bazı şeyler merak edilmelidir.Kimi meşhurlar sırf bunun için halka karışmazlar. Ona buna cevap vermezler bile. Magazin sayfalarını süslememeye dikkat bile ederler. Okudukça bana hak verenler de olacak vermeyenler de. Biliyorum. Sorun değil her türlü seviyeli yorumunuza  açığım. Sahnedeki kişi sunulanın hakkını vermek zorundadır.Sahneye çıkan kişi o gün üzüntüsü de olsa sahneye çıkmalıdır ve yapması gerekeni yapmalıdır. Şov dünyasında kimin ne çıkacağı da ne yazıkki belli olmuyor.
Böyle bir filmin yorumu 2 satırla bitemezdi.Her izlediğim filme bu kadar vakit ayırmıyorum açıkçası.Gerisini siz düşünün.Sanat yönetmenine kadar pek çok dalda aday olmalı bu film ve hatta ödülleri almalı.

                                                                        Serenad Göksel
                                                                          01.08.2013

 
 
 
 

 
 
 
 

19 Haziran 2013 Çarşamba

ÖBGZ final -Hepimiz hayatta izler bırakırız kimini bilerek, kimini bilmeyerek



 
 
 
3 yıl boyunca hayatımı zenginleştirdiniz ve hayatıma tad kattınız. Yönetmeninden,oyuncularına,set çalışanlarına binlerce teşekkürler;öyle müthiş bir iş çıkardınız ki ,yüreklerinize sağlık!!!!
Bizlere herşeye rağmen insanların iyi şeylere layık olduğunu, kötülüğün karşısında dimdik ayakta durmayı anımsattınız
Yolunuz ve şansınız açık olsun!!!!
Aylin, Ali Kaptan,küçük Osman unutulmadılar bunu da açıkçası bekliyordum bir tek Balıkçı'yı göremedim.  
Kısa kısa notlar:
Deniz-Soner konuşması: O herifin bir adı var. Kerem; ona herif deme!
Bahar- Cemilekonuşması:  Aylin'in anısına gelinlik giymek ayıp olur.Cemile'nin ona sahip çıkması muhteşem. karşılıklı ince düşünceler.Bu devirde zor bulunur!
Ailenin Bahar'a evlenmesi üzerine verdikleri destek çok anlamlı zira ölen kardeşleri Aylin'in yerine Soner'le evlenecek.
Düğün esnasında Hasefe hanım'a yapılan bir nevi Serenad da güzel planlanmış bir detaydı.
Aralara serpiştirilen ufak cümleler çok anlamlı: İnsan olma mirası!
Hayalgücü insan hafızasından daha güçlüdür.
Coşkun Irmak annemin anısına diye not düşmüş.
Düğünde set çalışanları ile oyuncuların bütünleşmesi ve seyirciye veda çok güzeldi.
Coşkun Irmak-Mete (küçük Osman o idi ya bilindiği üzere onun gözünden izledik bu hikayeyi 3 yıl boyunca .güzel bir ayrıntı yakalanmış: Esas hikaye bitmedikçe hiç bir hikaye bitmez ağabey.


 
 
 
 

6 Haziran 2013 Perşembe

İntikam sezon finali

  Yağmur-Ağabey dövüş sahnesi çok güzel çalışılmış.
 


Şahika'nın erken ölüşü final olmalıydı.çünkü ''taşıyıcı kolon''lardan birisiydi. Şimdi yeni düşman yaratılmalı .Yağmur'un karşısına. Mamafih,Yağmur'un annesinin hayatta olduğu bilgisi yeni sezonu beklemeye değer bir veri.



 
 

3 Haziran 2013 Pazartesi

Gezi Parkı Komedisi

Dün Polisle Gençler arsında geçen diyalog:
Gençler155'iiarıyorlar: Taksim'deyiz.15 dakikadır biber gazı atmıyorsunuz özledik
Polis: tamam hemen geliyoruz.



 

28 Mayıs 2013 Salı

Hayata her şey her zaman mümkündür.Olmaz diye bir (mevhum) yoktur.

Gönlüm isterki insanoğlu herşeyi her zaman mantık budur çerçevesinden görmesin. tabii hayatta mucizeler de vardır/olur/gerçekleşir. bana mesela en son doktor kontrolümde sarfedilen bir cümleyi burada paylaşmak isterim müsaadenizle. ayağımda benim için özel yaptırılan ayakkabımla doktorumun kapısından bastonsuz dimdik yürüyerek girdiğimde kendisinin bakışlarını ve beni karşılamak için yerinden fırladığını gördüğümde memnun oldum. Şu cümlesini unutamam: Serenad tıbbın kurallarını yıkan ilk insansın. Senin geçirdiğini geçiren insanlara verdiğimiz süre tıbben ve mantıken şudur dedi ve artık sana herhangi bir süre demeyeceğim çünkü , biliyorumki onu da kısaltabilme şansın var. Öyle görülmemiş bir seyir izliyorsunki en iyisi bekleyip göreyim dedi. 2 hafta sonra elini kolunu sallaya sallaya bu kapıdan girersen artık şaşırmayacağım dedi. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi?(Bunu aynı zamanda uzun yıllarını bir kurallar ülkesinde yaşamış olan bir insan olarak da yazdığımı düşünüp değerlendirirseniz lütfen)İnsan hayatında öyle şeyler değişebiliyor ki kimi birden kimi vakitle. Bu olmaz, mümkün değil demeyin asla. Bakın nasıl olacak ve birden/beklenmedik şekilde.Şaşıracaksınız/Şaşırılacak!He zaman biraçık kapı bırakın.
 
Saygılarımla....
 
 
 
 

14 Mayıs 2013 Salı

Kaybetmeden değerini bilmeyeceğimiz yegane duygu özgürlüktür.

Sevgili Okuyucularım,

Başlıkta gördüğünüz cümle bana ait değildir .Ancak intikam adlı dizinin içinde geçen en önemli cümle  olduğunu düşündüğüm için buraya taşımak gereğini duydum.
En son bölüme direkt yorumumla başlamak istiyorum. Ana karakterler arasında sır dolu ilişkiler       yaşanmaktadır. Ben naçizane bu tip sır dolu ilişkilerin insanları ziyadesiyle yoracağı kanaaatinde olduğumdan  herşeyin en azından ikievlenmeyi planlayan  kişi arasında açık ve net olmasından yanayım.

Serenad Göksel 
14.05.2013
 
 
 

25 Nisan 2013 Perşembe

HOŞGELDİMMMM

Kıymetli Okuyucularım,



60 günlük zorunlu bir aradan sonra aranıza katılmanın mutluluğunu yaşıyorum. Başka bir hayata gittim geldim galiba, hep filmlerde/dizilerde olur dediğimiz şeyler, normal insanların başına da gelebiliyormuş, bunu gördüm...

Sizlerle paylaşmak istediğim bugünkü yazım, ben yoğun bakımda yatarken yayınlanan “20 dakika” adlı diziye ait bir yorum, dolayısıyla biraz geçmişte kaldı ancak ben sonradan seyredip genel bir değerlendirme yaptım ve siz değerli okuyucularımın beğenilerine sunmak istedim. Ayrıca, artık daha çok buralarda olacağım ve sizlerle paylaşımımız daha yoğun olsun istiyorum. Bu yüzden, bu yorumumun/yazımın sonunda da göreceğiniz gibi her hafta size bir sorum olacak.


 
Şimdi artık yorumuma geçeyim,.Huzurunuzda, benim gözümden '' 20 dakika” ;



Komiser,  beklenmedik bir  şekilde   hapisteki Melek'e konuşmaya gider, çünkü Melek'e yardım ettiği için ''yukarıdan'' türlü dolaplarla/tuzaklarla vazifesinden alınır. Melek ile hapishanede görüşürken birden duvardaki kameraya döner, bu planlı bir hamledir. çünkü orada muavin lakaplı Süreyya'nın onları dinlediğini bilmektedir ve 'Buraya artık senin de bildiğin bir gerçeği anlatmaya geldim.' der muavine. ''Bu kızın masum olduğunu biliyorsun''. Nitekim Melek de sorar komisere neden geldiğini. Aslında burada ulaşmak istediği ''yukarısıdır''. Bu deyimi bilmeyen yoktur herhalde 'Kızım sana söyleyeyim gelinim sen anla' misali.

Melek'i kurtarmak amacıyla hapise girmek üzere plan yapıyorlarken    'Kedi' lakaplı Bülent Emin Yarar ve İlker Aksum Ali'nin konuşmaları çok dikkatimi çekti. Kedi lakaplı Bülent Emin Yarar Ali'nin 'Kasayı açması kolay ondan sonrası zor. Onlara bir suçlu lazım olacak hiç kimseyi sevmediğim için hala hayattayım'' der. Burada bir başka gerçekle karşı karşıyayız. Hayatında hiç kimseyi sevmemiş insan başka türlü  hareket eder . Bu cümleler''Kedi'''ye ait. ''Bütün dünyayı karşına alamazsın.'' Ali de ''Herkes aynı şeyi söylüyor ama  ben alırım'' cevabını verir.   Bu arada hapishane doktoru Melek'e yine bir baş kaldırısında 'Ezerler başını tüm dünyayı karşına alamazsın'' Meleğin cevabı 'Sıkıysa ezsinler ''olur. Yine Melek, yine bir meydan okuma. Ali,  Melek'e ait bir cümle ile binaya bir '''Sıkıysa ayırın bizi'' yazılı bir pankart asarak cezaevinden karısını kurtarmak çabasını  gösterir. Gazetelere ise bu olay cezaevi lojmanında skandal diye yansır. Muavinin ''Bizimle kavga edersen devletin yumruğu üstüne nasıl  iner görürsün''lafı ile kavgalı olan Melek'in eli bu vesile ile kuvvetlenmiş olur...

Kedi ''Ali senin hızında bir adam bu tüneli ancak  2ayda kazar''der. Ali'nin hapise temizlikçi olarak gireceği minibüsün üstünde Sürat Temizlik'' yazması da tesadüf müdür, özellikle mi seçilmiştir?


 . Başkanın oğlu ise bıçaklanmadan evvel bir tartışmada duyduğu bir cümleye sinirlenir.Cümle aynen şudur.''Hayat senin hayatın değil,başkanın hayatı. Kimin oğlu olduğunu unutma'' Bu öyle bir manevi taştır ki insanın sırtında.. 

  Ali telefon meselesinde mahkemede kanıt olarak ibraz etmek üzere yardım etsin diye komiseri çağırdığında kelimeleri çok önemli ''Seni çağırdım çünkü bize yaptıklarını sana da yaptılar. Devlet, avukat hiç kimse yanımda değil ki, ben yalnızım''.Ancak telefonu onların elinden almak üzere aniden
yaklaşan arabanın çarpışma sahnesi yönetmen Uluç Bayraktar ve görüntü yönetmeni Yon Thomas tarafından çok güzel ekrana yansıtılmış.Bunun gibi iki sahne daha dikkatimi çekti. Kedi lakaplı Bülent Emin Yarar'ın kurtarma planları yaptığı sahneler yakın planda çok iyi verilmiş. Melek'in kolundaki kan lekesine dikkati yönlendirmeleri önemli bir ayrıntı idi. Yapımcı Kerem Çatay'ı  bu teknik kadroyu titizlikle seçmesi  hususunda tebrik etmek isterim..Yon Thomas' ıSuskunlar dizisinden hatırlayacaksınız, Yon Thomas aynı zamanda Radiohead, Slipknot, Black Eyed Peas, Editors, Norah Jones ve Franz Ferdinand gibi dünyaca ünlü sanatçıların kliplerinin de görüntü yönetmenidir.
 
Bir kaç defa tekrarına rastladığım bir cümleye yer vermek isterim. ''Bir kişi hiçtir ama iki kişi herşeyi yapabilir bu hayatta. İki kişi isterse dünyayı değiştirir''
 
Muavinin yardımcısına söylediği cümleler de önemliler arasında yerini alıyor. ''Melek'i engellememiz lazım. O kadının tek gücü ailesi bu gücü kesmek gerek!''

Ali'nin bir diğer üzüntüsü de Melek'in yazdığı kendisine gönderilmemiş olan mektupları okurken görülüyor. Söylediği cümle ise çok anlamlı.'' Melek seni hayal etmek istemiyorum. Ben seni istiyorum.''

Şimdi sizlere bir soru: Dizideki hangi karakter bu cümleyi sarfetmiş olabilir?
''Sen benim için savaşmayı öğrenene kadar benim tarafımda değilsin!'' Bilin bakalım.!!!!!!



Serenad Göksel 25.4.2013

26 Mart 2013 Salı

sevgili okuyucularım sağlık problerim dolayısıyla bir miktar ayrı düştük en kısa zamandayeni yazılarımla aranızda olacağım

hiçbeklemediğim bir anda aniden yaşadığım zor günlerimde yanımda olan herkese desteklerinden ötürüve bana olan inançlarından dolayı çok teşekkür ederim.aranıza yeniden katılmak için olağanüstü çaba sarfediyorurumm hem doktordan gördüğüm fizik tedavi ile hem de azimli/hedefli bireysel çalışmalarımla süreci hızlandırmaya çalışıyorum. 1 aydakatedebildiğim mesafeye de şükrediyorum.Saygılarımla,
SerenadGöksel

12 Şubat 2013 Salı

Öyle Bir Geçer Zamanki- Düğün Var Bu Gece




Bugün müsaadenizle daha farklı başlamak ve önceden yazmak istedim. Bu gece resimlerden de anlaşılacağı üzre düğün var ÖBGZ'de. Aslında resimlere bakıldığında ne kadar sıcak bir aile olduğu zaten anlaşılıyor. İnsan bu aileyi nasıl izlemez, izlerken nasıl mutlu olmaz, izlerken kendini nasıl "aileden" biri gibi hissetmez?... Belki "abartma" diyenleriniz vardır. Ama eminim benim gibi hissedenler de mutlaka vardır. Hadi ..20:45'de yeni bölümde görüşmek üzere.  

7 Şubat 2013 Perşembe

İntikam -"Suçluluk duygusu insana her şeyi yaptırır."


"Suçluluk duygusu insana her şeyi yaptırır." 

Geçen hafta detay verdiğimden bu hafta sadece dikkatimi çeken noktalara ağırlık vermek istedim. Emre Arsoy'la (Mert Fırat) kızkardeşi arasındaki konuşmayı ilişki problemlerini çözmek için dinlenmesini tavsiye ederim. Rastlarsanız kaçırmayın. 

Çoktandır iki erkek arasında bir kadın için kavgasız gürültüsüz bir konuşmaya şahit olmanın mutluluğu içindeyim. Demek ki oluyormuş. 

Kıskançlık itirafı ve af dilenmesi de çok şık ve olgun bir davranıştı. Herkes yapamaz. Bunu yapan kişinin yurt dışından gelmesi de ayrıca irdelenmesi gereken bir nokta.  

Biblonun içine kamera yerleştirilmesi de akıllıca ,ancak bir evin kapısı bu kadar kolay açılmamalı. 

En kötü insanın bile içinde vicdan olduğuna tıpkı "20 Dakika" da olduğu gibi burada da şahit oluyoruz. 

"Her yüzüne güleni dost sanma" da verilen mesajlardan biri. 

Balkondan düşüşteki çekim güzel. Hakan Eren'in (Engin Hepileri) arkasında iz bırakmaması kayda değer. Bu genelde atlanan unutulan bir olgudur. 

Babası parayı kestiği için kız arkadaşına meyilli olduğunu bildiği halde rakibinin işyerinde çalışmayı teklif etmek de diğer bir olgunluktur. Güven!!!

Dizilerde artık çok derin altyazılar geçiyor. Dikkatli izlemenizi tavsiye ederim. 

20 Dakika- Bir insanın yapabileceklerinin sınır(sızlığı)


Bazen kendimi Ali karakterinin yerine koyuyorum da ben olsam ne yapardım diye çünkü bir karar vermek zorunda olurdum. Bu dizideki  gelişmeler gerçekten vicdana çok dokunuyor. Bütün tehlikelere gözüm kapalı girerdim ama vicdan denince elim ayağım titrerdi. Bu beni çünkü ömür boyu bırakmaz. En yakınına dahi anlatamazsın. Sırtında yüktür. Ne kadar dayanırsın taşımaya?

Kuzgun'la (Müjde Uzman) nam-ı diğer Kedi (Bülent Emin Yarar) Ali'nin omzunda iyi melek kötü melek gibiler.Böylece kafası daha da karışıyor.

Fırat Çelik'in  "sakin sakin ol "diye kendine telkinde bulunup sonra birden herkes seninle oynuyor diye bağırması, kendi ile konuşup rahatlamaya çalışmasındaki verdiği oyun hoşuma gitti. Bazen yüzüp yüzüp kuyruğuna gelirsin. Tam "yakaladım" dersin yine elinden kaçar.


Kerim'e her geçen gün yaklaşmak Fırat Çelik'e umut veriyor. Ali (İlker Aksum) ile  kapının önünde bekleyen polis ;2 kişi de ayrı ayrı aynı hedefe kilitlenmiş durumdalar. Maksat tüm gerçekleri ortaya çıkarmak. 


Cüzdan oyunu Mete'nin  "gitti bir aylık maaş" cümlesiyle insanların kafasına balyozu indiriyor.  Aslında bu oynanan oyunda amaç Ali'nin Mete'nin güvenini kazanması çünkü ona yaklaşarak onu işten kovdurmalı ve yerine geçmeli aksi halde karısını kaçıramayacak hapishaneden. Sonrasında gelen cümle daha da ağır: adamı harcayacaksın korumayacaksın.

Doğru yemek malzemesi karışımı ile bir insanı nasıl ölümcül zehirleneceği anlatarak karşısındakini oyuna getirerek intikam alıyor Melek. İnsanları kandırmanın farklı yolları var. Bir diğer değişle her kötünün içinde aslında iyi ve naif bir taraf olduğunu da gösteriyor bize bu dizi.  


Repliklerden dikkatimi çekenlere gelince:
"kurban olmadan zafer olmaz evlat"
bu ne cüret?  gelin de göstereyim ne cüret!
ağabey kızı var kimsesi yok başka yol bul
parayla delil satın almam ben!

Bunun yanısıra  geçişler çok güzel.

Sondaki mesaj çok anlamlı. Başkan bir vesile ile arkasında delil bırakıyor "öldürürüm seni "diye. Bu delil şayet harcanmazsa mahkemede kullanılacaktır.

Mevcut casttan yeni bir isim zikredemeyeceğim  ama Günay Karacaoğlu'da Fırat Çelik , İlker Aksum ve İpek Bilgin kadar M-U-H-T-E-Ş-E-M ! Mete karakteri de muhteşemler arasında. Tebrik ederim hepsini.

Dipnot: Muhteşem Yüzyıl'ın bitiminde yazılan "Sayın Okan Yalabık'a teşekkür ederiz" yazısını çok takdir ettim. 

5 Şubat 2013 Salı

Öyle Bir Geçer Zamanki 101. bölüm

"Seni sevmemek elimde değil" ne güzel bir cümledir.

İnsanlar ne kadar çabuk kanıp küsüyorlar birbirlerine. Birileri hakkında söylenenler hiç o bunu söyler mi diye tartılıp üstünde düşünülmeden inanılıyor ve sorun çığ gibi büyüyor. Dönem dizisi olmasına rağmen o zamanla bu zaman arasında bu yönde hiç bir şey değişmemiş . 

Fazla detaya girmeden kendimce pek çoğunun arasından en önemli duygu selini seçtim. Arif'le Cemile aileye hayatlarının "sonbaharını" artık birlikte geçirmek istediklerini açıkladılar. Hasefe hanım'ın (Cemile'nin kayınvalidesi) sessiz mutluluk haykırışları görülmeye değerdi.

Ayrıca dizinin müzikleri muhteşem ötesi. Duyguların bu kadar güzel yansıtıldığı bir dizi daha var mı acaba? 

Hoş kalın. Dostça kalın.

                                                                                                5.2.2013

4 Şubat 2013 Pazartesi

İNTİKAM



İntikam dizisinde Beren Saat (Yağmur Özden) 9 yaşında bir kızın babasının tuzağa düşürülerek öldürülmesinin ardından 17 yıl geçtikten sonra büyüyüp intikam peşinde koşan bir kadını canlandırıyor ve bunca yıl sonra farklı bir isimle eski yaşadığı yere babasının intikamını almak amacıyla geri dönüyor. Önünde iki seçenek mevcut. Ya intikam alacak yahut babasının da ona önerdiği gibi yaşanan her şeyi unutup yeni bir hayata merhaba diyecek. Ama o 1.şıkkı seçiyor ve son derece zeki planlar ve hamleler yapmak suretiyle adım adım hedefine ulaşıyor. Zaten başarı detayda gizlidir. Tüm istediklerinin iş hayatlarını noktalıyor ve hatta insanlar arasına artık çıkamayacakları ve çıksalar da itibarlarının sarsılacağı şekilde oyunlar kuruyor. Hemen hemen her bölümde bir kişinin sonu geliyor.  
Dizinin başrollerini aynı zamanda Nejat İşler, Mert Fırat ,Engin Hepileri, Arzu Gamze Kılınç gibi aktörler paylaşıyorlar.

31.1.2013 tarihinde yayınlanan bölümde Rüzgar Denizci (Nejat İşler) Yağmur Özden'e (Beren Saat) aşıktır ancak karşılık bulamamaktadır.  Yağmur Özden ise babasını tuzağa düşüren Şahika Arsoy'dan (Arzu Gamze Kılınç ) intikam alabilmek için Arsoy ailesine yakın olabilmek adına tam karşılarındaki evi satın alır ve oğulları Emre Arsoy'a (Mert Fırat) yakınlaşır. Şahika, çocuklarının üzerinde kontrolü elde tutmaya çalışmaktadır. Çok baskın bir annedir. Sürekli yaptırım uygulamaktadır.

Yağmur'a psikoloğunun daha küçücük bir çocukken ki davranış biçimine şahit oluyoruz. İnsanın "gel de intikam alma" diyesi geliyor. 


Bu bölümle ilgili dikkatimi çeken bir diğer husus bu kadar her şeyi en ince detayına kadar planlayan Yağmur nasıl oluyor da kendisine sadece bir cep telefonu vasıtası ile kurulan ufak bir tuzağa düşüyor anlamak pek mümkün değil. Her insan yaptığı her hamlede karşısında en az kendisi kadar akıllı birinin olduğunu düşünmeli. 

Birileri ara bozmaya çalışırken ve cep telefonları karıştırılırken, birileri de ara yapmaya çalışıyor. 


Kostümler , ayakkabılar , mekanlara baktığımızda gerçekten kalbur üstü bir yaşam kalitesinin söz konusu olduğunu görüyoruz. Ama bunların mutluluk getirmediği aşikar. Aynı Şahika Arsoy'un dediği gibi "güç ve zenginlik" aileyi bir arada tutmaya yetmiyor.
  


                                                                                                                                           

1 Şubat 2013 Cuma

20 DAKİKA'NIN SENARİST İMZALARI

                                                                                                                                              2.2.2013



20 DAKİKA adlı dizi daha 10. dakikasından itibaren Kerem Deren ve Pınar Bulut imzası taşıdığını flashbacklerle hissettirdi. Türkiye'de bu stille ilk Ezel'le tanıştım. Flashbackler şimdilik dozunda, ancak dozu aşarsa her an zaplanma riski taşımakta. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus bu.  
Konusu kısaca şöyle: Normalde evin direği ataerkil toplumlarda erkek olarak bilinirken bu dizide bir kadın karakter olarak karşımıza çıkıyor. Melek Halaskar (Tuba Büyüküstün) Ali'nin (İlker Aksum) eşi, iki çocuk annesi, yuvasının eşi olmasına rağmen tüm  sorumluluğunu tek başına yüklenmiş,her durumu idare etmeyi başarabilen bir kadın, yorulmasına rağmen sesi hiç çıkmıyor. 
Ali ise sadece tarih öğretmeni. Baba, öğretmen ve eş olmak dışında hiç bir özelliği olmayan bir karakter. Karısının durup dururken cinayet zanlısı olarak hapise atılması onun hayatında milat oluyor. Hiç bir şeyin üstesinden gelemeyen bir adam karısına olan aşkı uğruna akla hayale gelmeyecek işlere kalkışıyor. Maddi ve manevi muazzam sarsılıyor ama karısını kurtarmakta o kadar kararlı ki karşılaştığı her engele takılıp düşmesine rağmen bu engeller onu yıldırmıyor. Her yeni gün kendini aşıyor. 
Dizide dram,aksiyon ,espri ve karamizah içiçe örülmüş ve matematiği sağlam kurulmuş. Örneklemek gerekirse- "şimdilik" cinayet büro Ozan Çevikoğlu- diye  cevaplanan bir telefon görüşmesinden bahsedebilirim ki bu cümle polisin olayları deşifre etmek umuduyla fazlasıyla üstüne gittiğinden pek yakında mevkiinden olacağının bir göstergesi olarak söyletilmiş karaktere. 
İnsanların yüzlerine sürekli bir takım olumsuzluklar vurulmakta:
ben doktorum sen katilsin.aynı değiliz.
cesursan önce kendin için cesur ol.
Kendileri de işlerinden olabilirler diye polise çay vermeden geçiyor çaycılar.
Fişi çekilecek kişi için polisin bakış açısından verilen bir değerlendirme: 1-2 güne Melek Halaskar Kerim Solmaz'ı öldürmüş olacak.
Ali, eşini ziyarete gittiğinde içeri girerken tüm kamera ve kapılara dikkat etmesi isteniyor çünkü hedef Melek'in oradan kaçırılması. Ali tüm kapılardan  etrafına göz gezdirirerek girerken ,eş zamanlı olarak harita üzerinde onun adım adım hareketlerini Kedi lakaplı Bülent Emin Yarar'ın takip etmesi ve mekan geçişleri güzel işlenmiş. 
Ali'nin aynı zamanda geldiği olgunluk seviyesi de farklılaşıyor. Uzun zaman koyulan yasaktan sonra eşini tekrar görünce sarfettiği cümleler çok anlamlı:
"Bırak yükünü biraz ben taşıyayım! Bırak 10 dakikacık ben güçlü olayım. Yıkılmam merak etme." Karısına karşı sevgisi ve inancı çok güçlü. 

Hapishanenin içinde ciddi bir hayata tutunma mücadelesi var. "yukarıdan" hapishane muavini dolayısıyla mahkuma psikolojik baskı uygulatılıyor. Yapılan telefon görüşmeleri nihayetinde Muavin Süreyya'nın (İpek Bilgin) geçmişten "yukarıya" bir borcu olduğu  "bunu yapınca senin borç silinir" cümlesiyle anlıyoruz. Herkes gücü yettiğine yaptırım uyguluyor. İlgililer yaptırımı uygularken çok rahatlar fakat kendileriyle başbaşa kaldıklarında müthiş bir vicdan muhasebesi ile karşı karşıya geliyorlar. 


Cinayet aleti yapımına ve şifreli telefon görüşmelerine de yer verilmiş. 


İlker Aksum, Fırat Çelik ve İpek Bilgin'i özellikle muhteşem oyunculuklarından dolayı tebrik ederim. Ay Yapım'a da böyle bir kaliteli yapımla bizi buluşturduğu için teşekkür ederim.