Öyle Bir Geçer Zamanki her geçen hafta daha da güzelleşiyor. Öyle inanıyorum ki ÖBGZ herkes tarafından seyredilse "insan olma olgusu" yeniden doğar. Esas olan saygı, sevgi, samimiyet, birbirini anlamayı istemek ve içtenliktir!
Arif'in "artık" 4 çocuklu olan bir anneye sahip çıkması ve o aileyi kendi ailesi gibi görüp benimsemesi sadece o dönemde değil bu dönemde de çok büyük olgunluk gerektirir. Bu her babayiğidin harcı değildir.
Çevre baskısından dolayı yaşananların hepsi lüzumsuz zorluklardır. Hayat zaten zor , daha da zorlaştırmanın ne anlamı var?!
Bu bölüm için özellikle Mine Tugay'ın, Gün Koper'in ve Mete Horozoğlu'nun oyunculuklarına da vurgu yapmak isterim.
Sırasıyla:
*ameliyat çıkışı sevdiği adamı yanında bulamayışı; narkozdan ayılırken ki üzüntü çok güzel yansımış ekrana.
*söz yüzüğünü parmağında gördüğü andaki sessiz şok.
*İkilem: Bir adamın önemli bir ameliyat geçiren sevdiği ve düşen çocuğunun yanında bulunması zorunluluğu arasında seçim yapmak durumunda kalması.
dram
*açtım-sevmeye ve sevilmeye
*ikimizin de hatası değildi ama bedelini ödemek bana düşmüştü
komedi
*Filiz hanım gerçeği ile yaşamaya alıştık. deprem gibisiniz maşallah geleceğiniz belli de ne zaman olduğu belli değil.
*Sandık gördüm mü dayanamıyorum illa bir içine gireceğim
Tabii bu replikler seyredenler için bir şey ifade ediyor.
Parmak basılan bir diğer husus ise ameliyat İngiltere'de gerçekleştiği için lisan bilmenin ehemmiyeti.
Son olarak : her eve bir "Süleyman" lazım. Her darda kalındığında hızır gibi yetişiyor.
1 yorum:
yazıda ayrıntıya çok güzel temas edilmiş.
bir yönetmen gözüyle yorumlar okuyoruz serenad hanımdan.
devamını bekliyoruz.
Yorum Gönder