Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Ocak 2016 Pazartesi

Joy



 
Biyografi,komedi ve dram karışımı bir film olan Joy’un konusu Miracle Mop adlı temizlik paspası ile Huggable Hangers adlı elbise askılarını icat etmiş olan Amerika’lı mucit Joy Mangano’nun gerçek hikayesine dayanıyor. Senarist aynı zamanda yönetmen koltuğunda da oturan David O. Russell. Başrollerde Jennifer Lawrence'a  Bradley Cooper ve Roberto DeNiro eşlik ediyorlar.

Joy Mangano (Jennifer Lawrence), dört nesil bir anaerkil ailenin en genç üyesidir. Gerek ailesinden, gerek acımasız  iş dünyasından yaşadığı tüm fırtınalardan sonra ''düşe kalka'' kendi şirketini kurar.


Küçüklüğünden itibaren hayal gücü çok gelişmiş, yeni icatlar üretme peşinde olan bir kızdır. Yaşadığı zorluklara rağmen üretkenliğini hiç yitirmemiştir; günlük yaşamda pratik konulara dair her türlü iş elinden gelir. Evin tüm yükü üstündedir. Öyleki artık yorgunluktan yukarı kata çıkarken basamakta uyuyakalan bir insan düşünün.

Hayatta  ona destek olan sadece iki kişi vardır. Biri nenesi Mimi (Diane Ladd) diğeri ise kızıdır.

‘’Normal" yaşamak ister, ancak oldukça karmaşık bir hayatı vardır.

Evin nüfusuna kısaca bir göz atarsak;

Eşinden boşanmıştır ama eşi Tony (Edgar Ramirez) de aynı evde bodrum katında onlarla oturmaktadır.


Kimseyle anlaşamayan babası Rudy (Robert De Niro)inatçı, başa bela sürekli yeni kadınlarla tanışıp flört eden ve her defasında çıktığı kadınlar tarafından ben bununla başa çıkamıyorum geri alın diye evine teslim edilen bir adamdır.

İnatçı,psikolojisi bozuk, dizi izlemek ve söz dinlemeyip eve hasar vermek dışında yaptığı hiçbir şey olmayan, boşluktan eve gelen tesisatçıya aşık olan bir anne Terry (Virginia Madsen).

 
Nefret dolu bir üvey kardeş Peggy (Elisabeth Röhm).

Joy'un ilgisine ihtiyaç duyan iki çocuğu .

Joy nihayetinde bunlara dayanamayacak hale gelir ve yarım kalan tüm hayallerini tamamlamak adına kızından boya kalemlerini ve kağıt getirmesi ister. İşte film aslında tam bu noktada başlar. Kağıda temizlik paspası çizer.

Babasına da şimdiye kadar senden hiç bir şey istemedim ama artık istiyorum, git Trudy (Isabella Rosselini)ile bana finans desteği vermesi için konuş der.Trudy Rudy'nin en yeni flörtüdür. Trudy'e ölen kocasından yüklü miktarda miras kalmıştır.


Joy karşılaştığı tüm olumsuzluklara rağmen inatçılığını pozitif yönde kullanarak kendi işine sahip çıkar. Gün gelir devran döner,artık çok güçlüdür. Ailesine de sahip çıkarak kendi şirketinin yanı sıra dilediği hayatı kurar.   
 


 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 

23 Ocak 2016 Cumartesi

The Revenant -Diriliş





Oscar ödüllü yönetmen Alejandro G. Inarritu efsanevi Hugh Glass’i The Revenant/Diriliş filmiyle beyazperdeye taşıdığı gibi ,aynı zamanda senaryosuna da Mark L. Smith’le birlikte Michael Punke’nin aynı isimli romanından uyarlayarak katkıda bulunmuş.  19. Yüzyılda Amerika sınırında yaşanan destansı hayatta kalma mücadelesini konu alan Diriliş, seyirciyi 1823 Amerika’sının güzelliğine, gizemine ve tehlikesine çekiyor.Çekimler tamamen doğal ışıkla Kanada'da el değmemiş bir bölgede yapılmış.Başrolleri Leonardo DiCaprio (Hugh Glass)ve Tom Hardy’nin(John Fitzgerald) paylaştığı The Revenant kürk avcısı Hugh Glass’ın bir boz ayının saldırısına uğramasından sonra ölüme terk edilmesi ve onu soğukta ölüme terk eden kişiye karşı beslediği intikam duygusu ile tekrar ayağa kalkmasını anlatıyor.
 
Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır.  Avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem Kızılderililer hem de Fransız birlikleri bulunmaktadır. Bir  av sonrasında bir boz ayı tarafından ölümcül ağır  yaralanan Glass'ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır. Hayatta kalma mücadelesinde Glass, çok güvendiği John Fitzgerald (Tom Hardy) tarafından ihanete uğramıştır bunun üzüntüsünü yaşamaktadır. İradesi ve ailesine duyduğu sevgi sayesinde, sert bir kışı atlatmalı ve intikamını almalıdır.
 
Filme dair önemli notları altını çizerek paylaşmak isterim.Olağanüstü zor iklim şartlarında çalışılmış.Eksi 40 derecenin altında kameralar çalışmadığı için çekimlere haftalarca  ara verilmesi gerekmiş.   Filmde Leonardo di Caprio'nun o kadar az diyaloğu olan sahne varki,hayatta kalma mücadelesini sadece  beden dili, jest ve mimikleriyle ifade etmek zorunda kalmış.Hakkını verdiğine kesinlikle katılıyorum.  Zaten Altın Küre ödülünü aldı.  
 
Belki de filme damgasını vuran en önemli sahne boz ayı ile olan boğuşmada yönetmen Alejandro G.Inarritu, görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin ortak çalışması ,Leonardo di Caprio'nun oyunculuğu ve makyör Duncan Jarman tarafından saldırma sahnesi için yapılan Leonardo Di Caprio’nun vücudunun tamamını yaralarla donatan  ve beş saatlik makyajı da ilave edersek ortaya çok başarılı bir sahne çıkmış.  


 



Filmi izlerken senaryodaki pek çok gizli detay dikkat çekiyor. Bunun için tüm oyuncular hayatta kalma becerilerini geliştirmek üzere bir tür kampa girmişler. Mesela doldurulması neredeyse 1 dakika alan eski tip misket tüfeklerini kullanabilmek için uzmanlarla çalışılmış.  Nasıl yemek yenileceği, ağır hava şartlarında nasıl hayatta kalınabileceği öğretilmiş. Bunlar için kürk tüccarlarının günlükleri kaynak olarak kullanılmış.Filmde giymek zorunda olduğu kürk Glass'ı neredeyse öldürmek üzere olan ayının kürkü, ansızın tüm bu hayatta kalma mücadelesinin sembolüne dönüşüyor.

Diriliş öyle bir filmki konudan ziyade oyunculuk ve detaylar üzerinde durulması gerektiği kanısındayım. Ben tercihimi bu yüzden ondan yana kullandım. 



  
 
 

 
 

6 Ocak 2016 Çarşamba

Ertuğrul 1890

 





 


Ertuğrul 1890; iki farklı ve gerçek hikayenin üstüne kurulu bir Türk/Japon ortak yapımı.Başrolleri paylaşan  oyuncular Kenan ECE, Seiyo UCHINO,Shioli KUTSUNA ve Alican YÜCESOY.Dört başrol oyuncusundan ikisi Kenan Ece ve Shioli KUTSUNA aynı zamanda ikinci  hikayenin de kahramanlarıdır.

1890 tarihinde yaşanan birinci hikayede Kenan ECE'yi  Yüzbaşı Mustafa karakterine ve Shioli KUTSUNA'yı Haru karakterine hayat verirken izliyoruz. Aynı oyuncular 1985 tarihinde geçen ikinci hikayede Murat ve Harumi'yi canlandırıyorlar.Filmin yönetmeni Mitsutoshi Tanaka,Senaryo Eriko Komatsu'ya ait,tarih danışmanlığını ise Prof. Dr. İskender Pala yapmış.Türkiye çekimlerinin sanat yönetmeni Hakan Yarkın, Japonya çekimlerinin ise Hidefumi Hanatani.Uygulayıcı yapımcılar Türkiye'den Böcek Yapım,Japonya'dan TOEI. Görüntü yönetmeni ise Tetsuo Nagata. 
İlk hikayenin konusu 1887 yılında bir Japon heyetinin İstanbul’a gelmesinin ardından, iade-i ziyaret olarak Osmanlı fırkateyni Ertuğrul’un Japonya’ya gönderilmesi kararlaştırılıyor. Gemi, 14 Temmuz 1889 tarihinde çoğunluğu Harp Okulu öğrencisi subay ve erler olmak üzere 600’ü aşkın mürettebatı ile yola çıkıyor. Gemide, Japon İmparatoru Meiji’ye sunulmak üzere bir Osmanlı imtiyaz nişanı ve pek çok kıymetli hediye bulunuyor. Ertuğrul fırkateyn mürettebatı rotası üzerinde bulunan birçok limana uğruyor,her yerde büyük ilgi görüyor ve resmi görevleri yerine getiriyor. Ancak kolera salgını başgösterir ve ciddi karantinalar gerektirecek boyutlara ulaşır. Yokohama Limanı’na ulaştığında takvimler 7 Haziran 1890’ı göstermektedir.

Dönüş için Eylül ayı ortasında yola çıkılmasına karar verilirken; o tarihte Japon sularında fırtınalar mevsiminin ortasında olunması gözardı edilir. Nitekim gemi yola çıktıktan bir gün sonra şiddetli bir fırtına başlar. Dalgalar, tabir-i caizse gemiyi dövmeye başlar. Grandi direğinin (grandi birden fazla direkli gemilerdeki en yüksek direktir)çökmesi ile kömürlükler su alır. İki gün boyunca dalgalar üstünde inanılmaz zor bir hayatta kalma mücadelesi verilir. Artık ne geri dönüş, ne de ileri hareket mümkündür.Ertuğrul fırkateyni kayalıkların tam ortasına sürüklenir ve şiddetle kayalıklara çarpar. Mürettebatın çoğu bu çarpma esnasında şehit olur. Kazadan sadece 69 kişi kurtulur. Sonradan 150 kadar şehidimize ulaşılır ve oradaki fener yakınına gömülürler.
Japonlar'ın Türk yaralıları kurtarma çalışmaları çok güzel işlenmiş. Seiyo UCHINO(Dr. Motosada Tamura) ile Kenan ECE (Yüzbaşı Mustafa)’nın çok derin anlamlar içeren her diyaloğunu özenle dinlemenizi dilerim.Birbirinden binlerce kilometre uzakta bulunan iki ülkenin kadim dostluğu hem hatırlatılmış,hem de aslında örf, adet ve geleneklerimizin ne kadar birbirine benzediği gözler önüne serilmiş. Karşımızda iki tane köklü kültür var.

Haru (Shioli Kutsuna) geçmişinde kalan büyük üzüntüleri öyle güzel ve suskun canlandırmış ki, hayran kaldım.Sessiz yüreğinde saklanan büyük çığlıkları, sevgi ve yardımseverlikte devleşmiş anıları var.

İkinci hikaye 1985 yılında geçiyor. İran-Irak savaşı sürmektedir. Bir gün Saddam Hüseyin’in emriyle, 24 saat sonra Tahran hava sahasının sivil uçaklar için dahi güvenli olmayacağı ilan edilir. Yani Irak, Tahran havaalanını vuracaktır. İran’da vatandaşları bulunan tüm Avrupa ülkeleri, derhal uçak göndererek vatandaşlarını 24 saat içinde Tahran’dan tahliye eder. İran’da çalışan Japonlar’ın yanında bir de otuz kişilik yaşlı turist grubu vardır. Japonya, bu süre içinde vatandaşlarını aldırmak için uçak göndermeyecektir. Japonya’nın İran Büyükelçisi, olan biteni ümitsizlikle yakın arkadaşı olan Türk Büyükelçisi’ne aktarır, o da durumu Ankara'ya bildirir ve haber anında dönemin başbakanı Turgut Özal’a ulaşır. Özal hemen THY'na talimat verir ve bir uçak, derhal hazırlıklarını yapıp sabaha karşı havalanarak Tahran’a iner. Burada 215 Japon vatandaşı vardır. Saddam Hüseyin’in tanıdığı sürenin dolmasına dakikalar kala Türk uçağı İran hava sahasına girer.


Filmin müzikleri, Paris'te yaşayan Japon müzisyen Michiru Oshima tarafından bestelenmiş olup Türk Ney sanatçısı Aziz Şenol Filiz de enstrümanıyla canlı kayıtlara katılmış.
 
Antalya Tekfen Stüdyoları'nda çekimin gerçekleştirilmiş olması Türk sinemasının geldiği aşamayı gururla gösteriyor.Böyle bir çekimin Türkiye’de gerçekleşebileceğini düşünmeye alışık değiliz. Bizler hep Amerikan filmlerinden Hollywood tadlarına alışkınız. Filmi izlerseniz ne dediğimi net anlayacaksınız.  

Kenan Ece'nin gala gecesindeki konuşmasını dinledikten sonra özellikle makine dairesinde geçen sahneleri görmek için hemen filme gittim.Merakla,heyecanla  Antalya'da çekilen fırtına ve dalgalar ile mücadele ve batış sahnelerini seyrettim.http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpgBatma sahneleri için özel olarak her biri 6 ton su taşıma kapasiteli dev dalga tankları üretilmiş. 

İzlemenizi öneririm.