Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2015 Perşembe

The Waterdiviner Son Umut




’’The Waterdiviner Son Umut’’un başrollerini Olga Kurylenko, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Russell Crowe paylaşıyorlar. Russell Crowe aynı zamanda yönetmenliğini de üstlenmiş. Şunu belirteyim bu bir Türk yapımı degil, bir Hollywood filmi.
Size filmi özetlemeyeceğim sadece filmin 3 D yardımıyla ve bilgisayar teknolojisiyle 1915 görüntüsünü aynı dekorla sahneye yansıtılmasına hayran kaldım..Bana göre Anzak çıkartması sahneleri de olsaydı savaşın vahşetini göstermek açısından iyi olurdu..
Filmi gözyaşlarıyla bitirdikten sonra her zaman yaptığım gibi filme emeği geçenleri izledim...
RUSSELL CROWE tamamen kendisinin ve ülkesinin desteğiyle bir TÜRKİYE tanıtımı yapmış ve sponsorlar içinde Türkiye'nin OTA BOKA sponsor olan hiçbir firması yok.Devletten ihalelerle beslenen, işçinin emeğini sonuna kadar sömüren ve iş dünyasının zirvesinde, her türlü parayı kazanan, kıytırık her filme sponsor olan firmalarımız malesef Ülkemizin insanını verdiği savaşın haklılığını anlatan bu filme sponsor olma gereğini duymamışlar..
Elin Avustralya'lısı Türkiye'nin haklılığını İngiliz'in şeytan bir millet olduğunu insanların taaa gözüne sokmuş bizim şeytan basınımız ve işadamlarımız bunu görmezden geliyor,çünkü bu film de TÜRK ve MUSTAFA KEMAL var bulutların içinden çıkan yeşil cüppeliler yok..
İnanın bu filmi bir Yahudi asıllı yönetmen çekseydi şimdi bütün dünya bu filmi konuşurdu.Ben devletin yerinde olsam savaşın 100.cü yılında bu filme her türlü desteği verir dünyanın her yerinde bedava gösterilmesini sağlardım..
Filmi seyrederseniz kendinizce eleştirecek bazı yönler bulabilirsiniz ama bu filmde ki TÜRK olgusunu değiştirmez..
Bir savaş filmi olmakla birlikte Çanakkale Savaşı bambaşka bir bakış açısından işlenmiş: 1919 yılında Avustralyalı bir çiftçi babanın Joshua Connor (Russell Crowe), savaş sırasında kaybolan üç oğlunun başına gelenleri öğrenmek için Türkiye’ye gelmesiyle başlıyor. Joshua, oğullarını bulmaktaki sarsılmaz kararlılığını, İstanbul’da kaldığı otelin sahibesi Ayşe (Olga Kurylenko) ve Conner’ın oğullarına karşı savaşmış olan Binbaşı Hasan (Yılmaz Erdoğan) ve yaveri Cemal (Cem Yılmaz) sayesinde sürdürüyor. Connor ve Binbaşı Hasan, Joshua’nın gerçeği öğrenip iç huzuruna kavuşması için savaştan zarar görmüş bölgeyi, umuda tutunarak boydan boya geçiyorlar.

Bu süreçle birlikte savaşın yıkıcı etkisini her iki tarafın açısından, daha geniş bir perspektiften abartıdan uzak ,anlamlı,sade ,kısa ve net ele almışlar. Bazı sahnelerdeki duygular öyle yoğunki repliğe bile gerek kalmamış. Bakışlar herşeyi anlatıyor.

Elbette normalde izin verilmeyecek koşullar da yaşanmakta. Buna da Binbaşı Hasan’ın (Yılmaz Erdoğan) şu anlamlı cümlesi ile kuvvet kazandırılmış: Kaç tane baba oğullarını bulmaya geldi bugüne kadar?!  Joshua, oğullarını savaş alanında tümüyle iç güdülerine güvenerek ararken geniş alanda onların tek tek künyelerini bulur. Ama biri eksiktir. Belliki yaşıyordur ama nerede? İzlerken iki sahnede ipucu alıyorsunuz . Joshua,  künyesini bulamadığı oğlunu yine iç güdülerinin peşinden gitmesi ve tüm badireleri Türk askerlerinin yardımları ile atlatması sonucunda buluyor.

Dikkatimi çeken ayrıntılar:

Savaş alanında bir bölüm ’’Turkish Bones’’ olarak ayrılmış.  

Connor tabii örfünü adetini bilmediği ülkede dayak yerken kurtarılıyor, sarfedilen söz de anlamlı: Dövmek ya da kavga etmek istiyorsan Kuvai Milliye’ye katıl.

(Ayşe) Olga Kurylenko’nun Türk kahvesininin anlamını açıklayışı ve sonradan o konuya tekrar kısaca geri dönülmüş.

Yolda giderken pusuya düşülmesi de konuya biraz espri katılmak istenirken, kontrolün elden bırakılması. Aslında her zaman kontrollü olmak gerektiğinin üstüne de gidilmiş. Sonuçta savaştasın. Her an teyakkuzda olmalısın. Boşveremezsin. Bedelini hayatınla ödersin. 15’lik türküsüne de (Cemal) Cem Yılmaz vasıtası ile yer verilmiş , Mustafa Kemal’in şerefine kadeh kaldırılıyor. Bu kısımlarda özellikle (Cemal) Cem Yılmaz ön plana çıkarılmış.








Geri kalan tek oğlunun da huzura kavuşmak dileğiyle semazenlerin arasında bulması da iyi bağlanmış.

Filmde genel yapı göz önünde tutulduğunda başrol oyuncularının hepsi ayrı ayrı ön plana alınarak birbirlerini ezmeden onore edilmişler. Paylar güzel dağıtılmış.  
 
 
 

 

Hiç yorum yok: