’’The Waterdiviner Son Umut’’un başrollerini
Olga Kurylenko, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Russell Crowe paylaşıyorlar. Russell
Crowe aynı zamanda yönetmenliğini de üstlenmiş. Şunu belirteyim bu bir Türk yapımı degil, bir Hollywood
filmi. Bir savaş filmi
olmakla birlikte Çanakkale Savaşı bambaşka bir bakış açısından işlenmiş: 1919
yılında Avustralyalı bir çiftçi babanın Joshua Connor (Russell Crowe), savaş
sırasında kaybolan üç oğlunun başına gelenleri öğrenmek için Türkiye’ye
gelmesiyle başlıyor. Joshua, oğullarını bulmaktaki sarsılmaz kararlılığını,
İstanbul’da kaldığı otelin sahibesi Ayşe (Olga Kurylenko) ve Conner’ın
oğullarına karşı savaşmış olan Binbaşı Hasan (Yılmaz Erdoğan) ve yaveri Cemal
(Cem Yılmaz) sayesinde sürdürüyor. Connor ve Binbaşı Hasan, Joshua’nın gerçeği
öğrenip iç huzuruna kavuşması için savaştan zarar görmüş bölgeyi, umuda
tutunarak boydan boya geçiyorlar.
Bu süreçle birlikte savaşın yıkıcı
etkisini her iki tarafın açısından, daha geniş bir perspektiften abartıdan uzak
,anlamlı,sade ,kısa ve net ele almışlar. Bazı sahnelerdeki duygular öyle
yoğunki repliğe bile gerek kalmamış. Bakışlar herşeyi anlatıyor.
Elbette normalde izin verilmeyecek
koşullar da yaşanmakta. Buna da Binbaşı Hasan’ın (Yılmaz Erdoğan) şu anlamlı
cümlesi ile kuvvet kazandırılmış: Kaç tane baba oğullarını bulmaya geldi bugüne
kadar?! Joshua, oğullarını savaş
alanında tümüyle iç güdülerine güvenerek ararken geniş alanda onların tek tek künyelerini
bulur. Ama biri eksiktir. Belliki yaşıyordur ama nerede? İzlerken iki sahnede ipucu
alıyorsunuz . Joshua, künyesini
bulamadığı oğlunu yine iç güdülerinin peşinden gitmesi ve tüm badireleri Türk
askerlerinin yardımları ile atlatması sonucunda buluyor.
Dikkatimi çeken ayrıntılar:
Savaş alanında bir bölüm ’’Turkish
Bones’’ olarak ayrılmış.
Connor tabii örfünü adetini
bilmediği ülkede dayak yerken kurtarılıyor, sarfedilen söz de anlamlı: Dövmek
ya da kavga etmek istiyorsan Kuvai Milliye’ye katıl.
(Ayşe) Olga Kurylenko’nun Türk
kahvesininin anlamını açıklayışı ve sonradan o konuya tekrar kısaca geri
dönülmüş.
Yolda giderken pusuya düşülmesi de konuya
biraz espri katılmak istenirken, kontrolün elden bırakılması. Aslında her zaman
kontrollü olmak gerektiğinin üstüne de gidilmiş. Sonuçta savaştasın. Her an
teyakkuzda olmalısın. Boşveremezsin. Bedelini hayatınla ödersin. 15’lik
türküsüne de (Cemal) Cem Yılmaz vasıtası ile yer verilmiş , Mustafa Kemal’in
şerefine kadeh kaldırılıyor. Bu kısımlarda özellikle (Cemal) Cem Yılmaz ön
plana çıkarılmış.
Geri kalan tek oğlunun da huzura
kavuşmak dileğiyle semazenlerin arasında bulması da iyi bağlanmış.
Filmde genel yapı göz önünde
tutulduğunda başrol oyuncularının hepsi ayrı ayrı ön plana alınarak
birbirlerini ezmeden onore edilmişler. Paylar güzel dağıtılmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder