Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Şubat 2017 Çarşamba

JOHN WICK 2





John Wick 1 'in devamı olarak yönetmen Chad Stahelski tarafından çekilen ''John Wick 2'' ,başrolünde Keanu Reeves'in bulunduğu  bir aksiyon filmi.  Hikayenin kadrosundaki diğer oyuncular arasında Ruby Rose, Bridget Moynahan, Ian McShane, Peter Stormare, Laurence Fishburne  ve John Leguizamo bulunuyor.

 

Emekliliğe ayrılan soğukkanlı ve hırslı kahramanımıza yalnız başına sürdürdüğü sakin hayatında sadece köpeği eşlik ediyor. Geçmişindeki insanların kendisini yeniden bulmaları ve ona zorunlu bir görev vermeleri ardından  tehlike dolu olaylar zinciri başlıyor.  

 

Filmin çekimleri harika ve bu kez modern müzeler ve dehlizler gibi az sayıda mekan tercih edilmiş .Tabloların ve heykellerin içinde çekilen hikaye biraz ''Da Vinci Şifresi'' izlenimi bırakıyor seyircide. Sayısız kaliteli dövüş sahneleri  içeren  filme, modern sanat müzesindeki ayna oyunu, dövüşen karakterlerin arasındaki Avustralya’lı model Ruby Rose’un işaret diliyle anlaşıyor olması enteresan bir bakış açısı katmış.

 

Başarılı performansından dolayı artık John Wick denince akla ilk gelen isim Keanu Reeves oluyor. Sonsuz aksiyon vaad eden bu yapım ,tekrar tekrar kaldığı yerden başlayabilir.

 

Eğer bu hız ve başarı devam ederse, 007 James Bond denince oluşan çağrışım , John Wick de de kemikleşecektir.  

 

Bu filmi görsel tutkunlarına , aksiyon ve hız severlere ,öneririm.

 
 

7 Şubat 2017 Salı

LION

 

Lion, başrollerini Dev Patel, Nicole Kidman,  Rooney Mara ve David Wenham'ın paylaştıkları bir gerçek hayat hikayesini konu alıyor. Senaryosu uyarlanmış olan filmin özellikle görüntü yönetmeni Greig Fraser'i takdir ettim,zira bir dram işlenirken yakın plan çekimleri ile yüz ifadelerini görmeyi önemserim.

 

 

Başroldeki Dev Patel'e ayrıca hayranım. Bir oyuncu olarak bakışlarını ve yüz ifadelerini çok iyi kullanıyor.

 

 

 

Lion; 5 yaşında annesinden kopan Saroo Brierley'in gerçek hayat hikayesini anlatıyor. Hindistan'da dünyaya gelip yanlışlıkla bir trene binmesi sonucunda ailesinden ve ülkesinden kopuyor , nihayetinde bir Avustralya'lı çift tarafından evlat edinilerek  yetiştiriliyor. Saroo 25 yıl sonrasında Hindistan'a dönüp annesini bulmaya çalışıyor.

 

 

 

Filmin çocukluk yıllarına dayanan birinci kısmı fazlasıyla uzun tutulmuş ve akıcılığı mükemmel değil.  Yönetmen Garth Davis , çocuk fahişe satıcıları da olmak üzere binbir türlü tehlikeden kaçan Saroo’nun yanlızlık ve korku dolu hikayesini tamamiyle objektif bir biçimde yansıtmış.

 

 

Evlatlık olarak verilen çocuklara titizlikle öğretilen sofra adabı  detayı da güzel işlenmiş. Saroo'nun yokluktan varlığa geçişi çok yalın sahnelerle izleyiciye sunulmuş. Sue(Nicole Kidman) ve John (David Wenham) Saroo’yu evlat ediniyorlar.

 

 

Filmin ikinci yarısı, yirmi yıl sonraki yetişkin Saroo’nun  (Dev Patel) Hindistan’daki ailesini bulmak için elinden geleni yapmasına odaklanıyor. İlk başta Saroo, Sue ve John’u ebeveynleri olarak kabul etmiş, eski hayatıyla pek ilgilenmeyen biri gibi görünüyor, fakat okulunda tanıştığı Hint’li öğrencilerle arkadaş olmaya başlayınca biyolojik ailesi hakkındaki anıları tazelenmeye  başlıyor. Hatta Saroo’nun bir Hint tatlısı aracılığıyla anılarının canlandığı sahnedeki performansı çok  etkileyici.Görüntü yönetmeninin çekimleri  Dev Patel'in oyunculuk performansı ile  birleştikçe her kareye  ayrı lezzet katılmış. Ayrıca 5 yaşında çocukken  kaybolduğu yollardaki flash backler çok iyi harmanlanmış. Greig Fraser'in bütün karakterlerin duygularını izleyicilere net aktarabilmek için seçtiği planlar beni ziyadesiyle mutlu etti.

 

Saroo, Google Earth'ü ve bulduğu tüm haritaları işaretleyerek kullanmak suretiyle kaybolduğu mevkiiyi ve  ailesinin yaşadığı kasabayı bulmaya gayret ediyor. Sue ve John'a derin hürmet ve sevgi çerçevesinde araştırmalarını anlatıyor.

 

Sue ile  Saroo’nun  sevgi ve ailenin ne anlama geldiği hususundaki diyalogları aslında  gerçek ‘’anne – oğul ‘’ olmadıklarından ötürü içerik açısından anlaşılmaya değer olduğu kadar oyunculuk performansı açısından bakıldığında ayrı bir hassasiyete sahip.

 

 

Saroo'nun kız arkadaşı (Lucy'i)  canlandıran Rooney Mara ise Saroo’ya araştırmalarına devam etmesi için motivasyon sağlıyor, fakat bir karakter olarak hikayeye fazla katkısı yok.

 

 

Çok duygusal bir film olan Lion'un finali de kendisine yakışan nitelikte.

 

Lion, 6 dalda  Oskar ödülüne aday görüldü.   Sırasıyla uyarlama senaryo,orjinal senaryo ,en iyi yardımcı erkek oyuncu ,görüntü yönetmenliği,en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi film dalları. 

 

Vakit ayırabilirseniz izlemenizi  öneririm.

 

 
 
 
  

1 Şubat 2017 Çarşamba

MOANA




Walt Disney’in yeni animasyonu Moana, adını aynı zamanda animasyonun ana karakterinden alıyor. Moana ,Güney Pasifik adalarından bir kabilenin şefinin cesur,güçlü,korkusuz ,neşeli ve doğanın içinde büyümüş içi içine sığmayan kızı.

 

 

Vaktiyle yarı tanrı Maui tarafından yapılan korkunç bir lanet onun adasına dek ulaşır. Maui, tanrıça Te Whiti'nin kalbini çalarak onu kızdırmıştır ,bunun sonucunda balıkçılar balık tutamaz olmuş, ekinler yetişmeden solmuştur. Ancak Moana bu duruma boyun eğmemeye kararlıdır , laneti sonlandırmak  amacıyla Güney Pasifik'ten yola çıkar. Ona bu konuda yardım etmesi  planlanan yarı tanrı Maui’yi bulması gerekir. Sadece onun desteği ile Te Whiti’ye  çalınan kalbi iade etmesi mümkündür. Yol ziyadesiyle tehlikelidir; üstelik yön nasıl bulunur yelken nasıl açılır bilmez. Tecrübesi ve bilgi birikimi hiç yoktur. Babaannesinin okyanuslar bunun için seni seçip görevlendirdi  yüreklendirmesi ile kendini öne atar. Babası kesinlikle karşıdır. Ama engel olamaz. Böylece baba engelli babaanne destekli aksiyon dolu bir macera başlar. Perdede lezzetli  bir görsel şölene tanıklık edeceksiniz.

 

Okyanus, Moana’ya her başına gelen talihsizlikte yardım eder.

 

Hikayenin büyük kısmı Moana’nın Maui ile karşılaşması, onu Te Whiti’den çaldığı kalbini tekrar tanrıçaya ulaştırması yönünde ikna etmesi, sürekli çatışmaları ve sonunda yaşadıklarının onları aynı yola sokması şeklinde ilerliyor. Geniş vücutlu Maui’nin kendine has hikayeleri olan çeşitli dövmeleri var. Bu dövmeler hikayelerini canlanarak anlatıyorlar; kimi zaman Maui’yi övüyor,kimi zaman yeriyorlar. Bu kısmı gayet yaratıcı ve hikayeyi diğerlerinden farklılaştıran türde buldum. Maui bedeniyle bazen ters düşse de , çoğu zaman yeterli uzlaşmayı sağlıyor.

 

Yeşille mavi sürekli kol kola karşımıza çıkıyor ,diğer renkler , öyküsü ve atmosferi ile güzel bir bütünlük olmasından ötürü film içinizi açıyor.Hatta bazen okyanusun kokusunu hisseder bulabilirsiniz kendinizi.

 

Arada  sırada gelişen kötülüklerle  hikaye güzel harmanlanmış. Masalsı bir atmosferle tamamlanmış Moana. Yönetmeni John Musker'ın imzasını taşıyan  Moana’ya Oskar yolunda başarılar dilerim.

 

 

Kimi sahneleri müzikal tadında olan filmin mesajlarını da yabana atmamak lazım. Öncelikle hayallerinin peşinden git ve bunları yaparken de cesur ol. Bir okyanus adasında yaşamanın, yüzünü doğanın verdiklerine dönmenin ve ona saygı duymanın önemi en çok vurgulanan hususlardan. Bir de doğa ananın kalbini kötülükle alıp kaçarsanız, olumsuzluk gelip bir gün sizi de bulur fikrine vurgu yapılıyor. Bunların hepsi bir araya geldiğinde ortaya müzikal , tabiat ve denizin iç güzellikleriyle bütünleşmiş bir masal çıkıyor.



Animasyona renk katan bir başka konu denizlerde dehşet saçmak için yollarda olan korsan hindistan cevizleri ve yem yerine taş didikleyen sarsak tavuk.  

 

Hikaye modern dünyanın dışında kalan, egemen medeniyetlerin yutmaya çalıştığı, o yüzden küçük tropikal adalarda, kendi küçük ve barışçıl dünyalarında yaşayan yerlileri ve aslında biraz da onları adalarında kalmaya zorlayan nedenleri anlatıyor. Günümüzden yüz yıllar önceye dayanan antik bir dönemi anlatmasına rağmen aktüel dünya  ile  bağ kurmayı başaran film çok hümanist.

Moana’nın günümüz çocuklarına mesajı çok açık. İsteklerinizin peşinden gidin, mücadeleci ve özgürlükçü olun. Çünkü Moana’nın kabilesinin bir zamanlar özgür ve gezgin olmaları da buna bağlanmış.


Bu animasyonda bana ters gelen  tek faktör , çizgilerin alıştığım Walt Disney güzelliğinde/hatlarında olmayışı oldu. Hikaye bir kabilede geçtiğinden karakterler hantal ve estetikten çok uzak.   

Animasyonun girişi beni pek etkilemedi. Reklam sonrası ise oldukça renkli ve aksiyon doluydu.