Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Mart 2017 Pazar

İSTANBUL KIRMIZISI

 

 

 

“Annem’e..”, sözüyle açılıyor Ferzan Özpetek’in ‘’İstanbul Kırmızısı’’ adlı yönettiği ve senaryosunu Gianni Romoli ve Valia Santella ile birlikte kaleme aldığı filmi. Yine Özpetek’in aynı isimli romanından uyarlama olan film bir Türk- İtalyan ortak yapımı. Başrolleri Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün, Nejat İşler ve Mehmet Günsür paylaşırken oyuncu kadrosunda Zerrin Tekindor, Serra Yılmaz ve Reha Özcan gibi pek çok ünlü isimler bulunuyor.


Orhan (Halit Ergenç) travmatik bir olay sonrası her şeyini kaybetmiş eski bir yazardır. Londra’ya yerleşir ve editör olarak çalışmaya başlar. Yıllar sonra ünlü yönetmen Deniz Soysal’la (Nejat İşler) tanışmak için İstanbul’a döner. Deniz doğup büyüdüğü şehirdeki çocukluk anılarını anlattığı bir kitap yazmıştır. Orhan’ın İstanbul’daki işi, yayınlanmadan önce Deniz’in kitabının son dokunuşları yapmaktır. Uzun yazışmalardan sonra İstanbul’da buluşurlar. Ancak ertesi sabah Deniz ortadan kaybolur. Gizli bir soruşturma başlatılır. Herkes Deniz’in bir daha geri dönmeyeceğinden endişelidir.



Filmdeki hikayelerin hiçbirinin tamamını öğrenemiyoruz. Ağır diyaloglar ve yavaş ritimle anlatılan öykülerin sonu seyirci yönünden açık bırakılıp her konu havada asılı kalmış. Böylece izleyici sürekli beklentiye süreklenmiş. Özpetek yakın planlarla seyircisinin duygu dünyasını hedef almış.



Ferzan Özpetek sinemasında karşılaşmaya alışkın olduğumuz bir  durum olan eşcinsel ilişkiler, İstanbul Kırmızısı'nda daha önceki filmleri kadar açık sözlü olmasa da Yusuf (Mehmet Günsür) ile Deniz Soysal arasındaki ilişkide  hissediliyor. Filmde ilişkilere dair her şey karmakarışık.  Neval(Tuba Büyüküstün), Deniz ve Yusuf’un arasındaki güçlü görünmez bağ Orhan’ı zamanla içine çekiyor. Başroldeki dört oyuncunun birbirileri ile uyumları seyirciye olumlu yansırken, diğer oyuncular fevkalade kopuk ve mesafeliler.




Pek çok sahnelerdeki diyaloglar okuma provası niteliğinde. Filmin akışı dinç değil.  Açıkta kalan çokça soru var.



Bu filmin benim için en anlamlı yanı çıtasının yüksek ve belli bir kalitenin üstünde oluşu. Üst düzey bir medeniyet mevcut. Sahnelerin, repliklerin ve görsellerin üzerinde durulmasından ziyade, bir mesaj veren duygu filmi. Akıllara hemen aşk gelebilir, ama diğer hisleri de değerlendirmenizde fayda görüyorum.


Bazen hayatlarınıza birden insanlar girer, size kendinizde bilmediğiniz yönlere ışık tutar.Sizi düşünmeye sevkeder. Kendinizi farklı bir açıdan değerlendirirken, daha önce yaşamadığınız duygular içinde bulursunuz .Bu aşina olmadığınız hisleri itiraf etmeyi dilediğinizde kelimeleriniz yetersiz kalır. Puzzle(Yapboz) çözercesine, parçaları birleştirirsiniz. Parçalar yerleşmedikçe huzursuzluk ve sorular artar. İçinizde kalmasını istemezsiniz ama anlatmaya nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Karşınızdaki insanı kaybetmekten ve kırmaktan korkarsınız. Orhan'la Neval arasında yaşananlardan izlenimim bu yönde.


 

Filmin gösterimi devam ediyor,dilerseniz izleyin.




Hiç yorum yok: